Gölge

Gölgesi yeter dediğimiz bazı kişiler vardır. Bu sadece camii duvarına yansıyan bir gölge. İnsanın gölgesi başka bir mana.

Gitmek

Sevdiğiniz birinin en sevdiği, geri dönmeyecek bir yolculuk ile maşuka kavuşunca, onun yaşadığı en derin acı, sizin de yaşadığınız en acı duygu olabiliyor. Kendimi bildim bileli değer verdiğim her kimin yakını bu dünyadan göçüp gittiyse, onların acısını kendi acım bildim. Hep destek olmaya, yanlarında bulunmaya çalıştım. Fiziksel olarak olmasa da manevi desteğimi sunmaya gayret edindim. Bunu empati kurarak yaptım, tüm insani duygularımla.

Bazen dönüp arkama baktığımda herkesin yanında olup,  kimsenin yanımda olmadığını hissetmek çok büyük bir yokluk. Böyle böyle insan yalnızlaşıyormuş. İnsana iyi gün ve kötü gün dostu lazımken, kimsenin olmaması durumu…

Tane

Bugün hiçbir şeyin tat vermediği bir gün. Tüm sorumluluklarım üzerimde bir kaya taşı gibi.

Bu gece sanat arşivimden

Galerimde göz gezdirirken yaptığım büstü görüverdim.

Ne komik anılarla beraber kaldı işte geride. Hatıra bu ya zaten. An geçiyor, geride anılar silinmedikçe kalıveriyor.

Sanat eserim çatlayıp kırılmasın diye atölyeden bulduğum herhangi bir kumaşı ıslatıp kilin üzerine sermiştim. Ertesinde kalite kontrol için yerine koyduğum zamanda hoşuma gittiği için fotoğraflamıştım. Öylesine attığım kumaşın aslında şık durduğu kanaatindeyim. Bilinçli giydirilmiş bir büst gibi 🙂

💙

Sanatçı ruhumla her yerde renklere hayran kalıyorum. İyi ki sanata gönül vermişim diyorum.

Karanlık olur, sonra güneş doğar

Koca şehirde ıssız kalmış bir çocuk gibiyiz bazen.

Bazen de herkesin içinde umursamadan yaramazlık yaparak mutlu olan çocuğuz. Kim kızacak kim gülecek derdimiz yok. O anın tüm keyfi üzerimizde. Kıyafetimiz mi yırtılmış yüzümüz mü kirlenmiş hiç derdinde tasasında da değiliz.

Çocuğuz dediğimde hayat ne kadar neşeli bir hâl alıyor. Oysa büyüyünce işler değişiyor. Mutluyuz yine, büyüyen çocuklar olarak mutluyuz. Ama bol neşemiz o günlerdeki gibi yok.

Yine de Nostalji

Çocukken evimizde bir radyo kaseti ve sayısızca da kaset vardı. Okuldan eve döndüğümüzde kardeşlerimle radyonun başına oturur kasetleri tek tek takıp çıkarırdık. Uğraşımız bununla sınırlı değildi tabi. Kurşun kalemlerimizin arkasıyla, kasetlerin içindeki filmleri söküp tekrar yerleştirmek bizim için büyük bir eğlenceydi.

Şimdi radyo nerde kasetler nerde kim bilir. O günlerimizi şimdi çokça arıyorum.

Aynı

Farkındayım, hep birbirini farklı şekilde tekrar eden karelerin içinde dönüp duruyorum. Baktığım ve sevdiğim şeylerin hizasındayım.

Muhabbet

Kalabalık olmak, yerine ve zamanına göre keyif verir bana. İçtiğim bir bardak çayın tadını, bir demlik çaya değişmem mesela.

Korku

Hiç beklenmedik anda korkunç bir kaza geçirdiğinizi düşünsenize, saniyeler öncesi her şey yolunda iken , yüzünüzde güzel bir tebessümün oluşu, o anki rahatlık hissi ile birlikte , birden içinde bulunduğunuz bir toplu taşıma aracına dengesiz bir sürücünün makas attığını ve aracın içindeki insanların hayatına ne denli mal olduğunu , bir düşünsenize. Yüzü gözü kan içinde insanların çığlık çığlığa oluşu yetmediği gibi karşınızda duran manzaranın yeterince korkunç oluşunu da hesap edin tabi .Her şey tam da on dakika öncesine kadar normaldi , peki ya on dakika sonrası ? Ehliyetini sadece hava atmak için kullanan bir takım gereksiz insanların var oluşu , sınava yetişmek için araca binip okul yolunu tutan bir öğrencinin hayatına , belki de sağlığına ne tür zarar verdi kim bilir . Peki burnu kırılan kadının su akarcasına kaybettiği kan , o anki feryadı ne olacak , estetik açıdan belki bir daha düzgün burnu olmayacak ama yaşadığı travmayı ömrünün sonuna kadar atlatabilecek mi ? Her yerin kana bürünmesi benim , ordaki bulunanların gözünün önünden gidebilecek mi ? Verilen zararların haddi hesabı yapılamazken daha sayamadığım bir çok yaralı vakası varken , geceleri rahat uyku çekebilecek mi bunca acıya sebep olan kişi? O cani yüzünden kaç kişinin canı yandı , bunun hesabını vicdanını nasıl taşıyabilecek peki ?

Yaşadığımız korku , ölümle pençeleşirken o anki yaşadığımız korku ne kadar bizim peşimizde yanı başımızda olacak sahi? Ölüm yanıbaşımızda , en yakınımızda. Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz. Hiç burnumuz kanamayacak, yara almayacak gibi .

Ben çok korktum . Nereye baksam o anı yeniden yaşıyorum , yeniden dehşete düşüyorum. Ölüm gerçekten yanıbaşımızda.

Bazıları kukla gibi

Hayatımla ilgili önemli bir karar alacak olsaydım , ne bileyim kritik bir seçimin eşiğinde olsaydım mesela, azıcık beliren başka bir umut perdesi aralansaydı, direkten dönebilirdim diye düşünüyorum. Kimileri istemedikleri hayatı kendi düşüncesizlikleri yüzünden çekiyor, kimilerininse seçmeye hakkı bile yok.
Beni mutsuz edeceğine inandığım şeyin arkasından körü körüne gidemezdim herhalde .
Bilmiyorum . Bazen bazı tanıdıklarımın yaptıklarını anlamlandıramıyorum. Bizler kukla değiliz, insan isek bir yerde özgürüz.

🛶

Insanın içinde fırtınalar kopuyorken , mekanın güzelliği yine de fırtınayı dindirmeye yetebilir mi?

Yağmur izi

Yağmur dokunduğu her yeri güzelleştiriyor,
Toprağa değince kattığı kokusuyla, yağdığında
sesiyle ve tomurcuk tomurcuk su damlası görüntüsüyle her yerde muazzam bir iz bırakıyor .

Yağmurun her halini seviyorum heleki güneşli bir havada damla damla atıp ,etrafı serinletiyorsa .
Ya da gece uyku vaktinde perde rüzgarla pencereden aralanırken buram buram toprak kokusu ile uyanıyorsam…



Muharrem Ayı

Hz. Peygamber (s.a.v) ‘in evlatlarının Kerbela’ da vahşice şehit edilişini 10 Muharrem’de kutlayan müslüman halkını hiç anlamış değilim. Aşura gününün adı olmuş aşure !!

O günde bayram sevincine bürünüp aşure tatlısı yapıp bunu da etrafa dağıtarak hayır işlediklerini sananlar var ne garip. Sanki Peygamber efendimizin torunlarının şehit edilişini kutlar gibi. Aşure gününde on tane mucize gerçekleşmiş diyerek o günün güzelliğini ön planda tutuyorlar .
1. dereceden dogrulugu sabitlenmis tarihi kaynakların hangi birinde var bu dedikleri ? On tane mucize diyorlar ama hangi kaynakta ne şekilde geçiyor ? Bunları araştırıp etmeden, aileden kolu komşudan görme cahilane bir düşünceyi sürdürüyorlar . 10 mucize Aşura gününde gerçekleşmemiş bilakis iyice araştırıldığında başka tarihlerde gerçekleştiği ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca Kerbela olayı yaşandıktan sonra düşman ordusu , Peygamber evlatlarının kanını döktükleri için şükür niyeti ile oruç tutmuşlardır.Yine günümüz aynı gelenek sürüyor. Etrafimizda birçok insan Aşura günü oruç tutuyor , neden oruç tutuyorsunuz sebebi nedir diye sorduğumuzda bize verecekleri düzgün bir cevapları olmuyor .

Kızmıyorum bir yerde , yanlış öğretilmiş ve yanlış yayılmış bir gelenek olmuş
halkımız arasında. Bilinçli yetiştirilemiyor bu ümmet, kulaktan dolma bilgilerle ne kadar gelişebilir ki zaten bu insanlar . Doğru kaynakları araştırıp doğru bilgileri edinmedikçe düzelmeyecek bu düzen. Üzülüyorum ne yazık ki, Peygamber efendimizin şu güzel sözünü unutuyor olmamıza da üzülüyorum; ilim Çin’de dahi olsa gidip öğreniniz . Bizler ilimi öğrenme konusunu yanlış anlıyoruz bence. Evet matematik, fen ,türkçe, sosyal bilgiler , yabancı dil vs hepsi gereken dersler ama hayatımız için yeterli olan sadece bunlar değil. Dini bilgilerin öğrenilmemesi , öğretilmemesi veyahut yanlış, eksik öğretilmesi bir yerde bize büyük bir darbedir . Bizlerin bu dünyaya geliş amacı sadece matematiği veya başka dersleri öğrenmek değil ki. Tamam birçok konuda hayatımıza kolaylik sağlamakta benim kastım bu değil , söylemek istediğim yaşam amacımız için kendimizin doğru şekilde araştırıp öğrenmesi .
Allah’ ı tanımak bence en güzel ders , yaratılış amacını bilmek en güzel nimet . Takılıp kaldığımız en büyük nokta bence Peygamberimiz’in hayatıdır . Iyice bilmememiz, tanimamamizdan kaynaklanıyor çoğu şey. Veda haccında gerçekleşen Gadir-i Hum hutbesini bilmiyoruz çoğumuz. Eğer bugün tüm insanlar bu hutbeyi okumuş ve de bilinçlenmiş olsalardı bizim bu kadar mezhep , inanç çatışmamız olmazdı diye düşünüyorum. Elbette bu benim şahsi görüşümdür.

Çok ilginç bir şey yaşadım geçenlerde . Hz.Hüseyin’in bu yaslı muharrem gününde şehit edilmesiyle alakalı video paylaşmıştım, bir kişinin yaptığı yorum beni çok üzdü.
“Ağlayıp dövünmekten başka işe yaramayan müslümanları samimi bulmuyorum” diye not yazmis .Peygamber efendimiz daha Hz. Hüseyin doğmadan onun Kerbela’da acımasızca şehit edileceğini söyleyerek ağlamıştır . Hz.Peygamber daha doğmamış bir bebek için ağlarken, bizler onun şehadetini bildiğimiz halde nasıl ağlamayalım? Asırlardır ağlıyoruz, ağlayacağız da . Kim vefat eden bir yakını için kahkaha atıp güler ki ?
Normal bir şekilde ölüm haberini aldığımız kişilerin hüznü bile uzun bir müddet bizi etkisi altında bırakırken , Kerbela’yı duyan bilen biri nasıl bu acıya sussun , nasıl göz yaşı dökmesin?

Bir çocuğu sokak ortasında dövdüklerinde kıyameti koparan biz müslüman ümmeti , Hz.Hüseyin’in altı aylık oğlu Hz.Ali Asgar’ın, susuzluk içinde feryat ederken yezit ordusu tarafından boğazından okla vurulduğunu biliyor muyuz! Feryat etmemiz gereken asıl bu degil mi ? Susuzluktan bitap düşen küçük çocuklar için su almaya giden Abbas’ın kollarının kesilmesine rağmen pes etmeyişi, bunu gören düşman ordusunun ise gözünden oklayışını biliyor muyuz? .. feryat edilmesi gereken bu değil mi ?

Ah ! o kadar acı gerçekler varken bunlara göz yumuyor oluşumuz , kulaklarımızı tıkıyor oluşumuz vallahi insanlığa sığmıyor .
Itirazin varsa kardeşim, doğru kaynaktan araştır . Eğer dediklerim doğru değilse o zaman gel de eleştir ama dediğim gibi doğru kaynaktan …

Bir arkadaşım bana Hz.Hüseyin’in de hataları vardı, Kerbela’ya gitmemesi gerekiyordu demişti. Böyle öğretiyormuş hocaları.” Sadece bir kaynaktan araştırın yoksa yanlış yola düşersiniz ,bocalarsınız” demişler bir de .
Tabi ki de öyle diyecekler . Hakikatlerin ortaya çıkmasından korkuyorlar çünkü! Hak ortaya çıkarsa, bunca batıl olanlar yüzünden başları ağrıyacak
birnevi . Örtbas ettikleri gerçekleri öyle bir süslüyorlar ki kimsenin aklında soru işareti de kalmıyor. Böylelikle birçok kişinin vebaline girmiş oluyorlar .

Siz, islam dini dimdik ayakta kalabilsin diye Ehli-Beyt’in yaşadığı acıları , zulümleri,zorlukları araştırıp gerçekleri öğrenmeyene kadar, muharrem ayını kutlayacak ve de Peygamber efendimizin can paresinin şehit edildiği Aşura gününü aşure tatlısı yapıp yiyerek geçireceksiniz.
Allah Resulü’ nün yüreğini daha çok incitmiş olacaksınız .

Muharrem ayı yas ayıdır.

Umarım bir gün hakikatleri görebilecek ,görmek duymak isteyecek hale gelirsiniz .
Selam ve dua ile .

























Dünya küçük yolculuk

Son nefesi verirken “sana layık kul olamadım ” demek nasip olmasın Allah’ım.

Dünyaya daldık , seni unuttuk..
Bize verilen cana , emanetine hakkıyla sahip çıkamadık , hakim olamadığımız nefislerimiz yüzünden ölümü de unuttuk .

Çok şükür ki umut hep var , Allah tövbeleri kabul edendir .





Aniden giden

Çekilen fotoğrafların arkasında öyle hüzünler yatıyor ki bazen , insan baktıkça aynı acıya boğuluyor adeta .

Geçen yıl mayıs 12 , bir Istanbul günü gözümü kötü bir haberle açmış ,çok sevdiğim bir aile dostumuzun korkunç bir kaza ile vefat ettiğini öğrenmiştim. Hani insan bazen rüya olsun der ya , kötü bir kâbus olsun yeter ki gerçek olmasın .. ne yazıkki olanlar tamamıyle gerçektir ve kendinizi büyük bir boşlukta hissedersiniz , işte öyle bir gündü.
Evde duramayınca Kız Kulesine gittik ablamla .
Denize dökecektik içimizi, belki gurbette oluşumuzu hırçın dalga sesleri dindirecekti ama nafile . Kendi şehrimizden birkaç günlüğüne tatile Istanbul’a gitmiştik. Ve bu yolculuktan sadece 3 gün önce kadar merhum abim iş yerimize gelmiş ve de az sohbet etmiştik. Bu anî gidiş beni bu kadar üzüyorken kendi ailesi ve geride bıraktığı 7 yaşındaki oğlu kim bilir ne haldeydi .
Bazı insanların acıları da sınavları da çok ağır oluyor gerçekten. Mustafa Ali 3 yaşındayken annesini kanser hastalığı yüzünden kaybetmişti , babasını ise bir kazada ..
Hem öksüz hem yetim kalmıştı. Insan çok üzülüyor be … Allah kimseyi dermansız derde müptela etmez bilirim , acının sabrı da vardır bunu da bilirim ama yürek sızım sızım sızlıyor işte.
Galerimde gezinirken bu
çektiğim fotoğrafı görünce o güne geri gittim .
Rabbim bütün vefat edenlere rahmet eylesin inşallah.











Son bakış

Hayatınız boyunca size yakın olan birinin , son kez bakıyormuş gibi gözlerinizde duraksadığını hissettiniz mi hiç ?

Öyle uzun uzun değil, kısa ve net .

Bir caddeden geçerken, bir yerde otururken , biriyle konuşurken veya olduğunuz yerden geçen birinin birkaç saniye içinde kurduğu göz temasından bahsediyorum ..

Sanki son karşılaşma, son bakış gibi .

Derin bir hissi var bunun.

Size veda etmeden , son kez size baktığını siz bilmeden ama bunu bilmeden de hissederken .

Sessiz çığlık

Bir sanat galerisini gezdiğimde bu nadide parçanın “sessiz çığlık “diye adlandırılması dikkatimi çekmişti.

Sessiz çığlık ne olabilirdi diye sordum , aslında fotoğrafta sessiz çığlığı yansıtan bir görsel görememiştim epeyce baktım ama kendime yanıt bulamamıştım.

Belki biraz daha hüzünlü bir figür konulabilirdi veyahut daha farklı çalışabilirdi diye düşündüm hep. Elbette bu şekilde eleştiriyor olmam belki doğru değildir, sanatçı bu şekilde işlemiş sonuçta.

Ya ben bakmayı bilmiyorumdur ya da dediğim gibi ismine yeterince uygun bir çalışma olmamıştır. Yine de ben birinci ihtimali göz önünde bulunduruyorum.

Şimdi yine bu fotoğrafa baktığımda, başka şeyler düşünüyorum. Ilk gördüğüm kü gibi görmüyorum .

Sanki daha iyi anlıyorum.

Sessiz çığlık ne olabilir ?

Belki kocasından dayak yiyip yine de güçlü duran bir kadındır belki de ailesinden şiddet gören bir çocuğun arkadaşlarının yanında hiçbir şey olmamış gibi oyun oynuyor olmasıdır.

Sessiz çığlık, içindeki hayatı yüzüne yansıtamayan bir insanın fotoğraflanmış halidir .

Sessiz çığlık dimdik duran , gözlerinden gurur yansıyan bir insanın öyküsüdür .